Trenimizi Taşlamayın
Türkiye’de demiryolları, hızlı tren projeleri, yenilenen araçlar, raylar, istasyonlar, açılacak yeni hatlarla son yıllarda büyük bir atılım içinde.Geçmişte verilmeyen değerin, ihmal edilmişliğin yarattığı açıkları mümkün olduğunca kapamaya çalışıyor.
Bir zamanlar çok değer verilen kara yollarının durumu ve o yollarda her gün yaşanan kaza ve ölümlerin karşısına, trenin güvenli seyahat avantajlarını, insanı özgür kılmasını, çevreciliğini ve ekonomikliğini koyuyor, bunu da her türlü teknolojik imkan ve konforla pekiştiriyor.
Bakın altı yıl boyunca demir ağlarda neler değişti: 4.600 kilometre yol yenilendi. 76 yeni lokomotif, 52 elektrikli banliyö seti alındı. 155 yolcu, 3.023 yük vagonu üretildi. 270 gar ve istasyon, 3.350 geçit yenilendi. Yük taşımacılığında yüzde 56.1, yolcu taşımacılığında yüzde 8.3 artış sağlandı. Altı yılın ilkleri de şöyle: Türkiye Hızlı Tren’le tanıştı. Sakarya’da Hızlı Tren Fabrikası kuruldu. Kardemir’de ray üretimine başlandı. Özel sektör demiryolu taşımacılığına teşvik edildi ve sahibine ait vagon uygulaması başlatıldı: Şu anda 42 özel şirketin 2458 adet vagonu var. Lojistik merkezler kuruldu, internetten bilet satışı başladı. Dünya Demiryolları Birliği (UIC) İcra Komitesi’ne seçilen TCDD artık bilgi işlem teknolojilerini kullanarak vagonları takip ediyor, sempozyumlar gerçekleştiriyor. Kars-Tiflis, Gaziantep-Halep demiryolları gibi projelerle de dünyaya açılıyor.
HIZLI TREN KONFORU
Hızlı Tren seferleri Ankara-Eskişehir arasında başladı. Ankara-İstanbul, Ankara-Konya ve Sivas projeleri ise devam ediyor. 250 km hızla giden Hızlı Tren’de klima, video, TV müzik sistemi, engelliler için donanım, kapalı devre görüntü kayıt sistemi, vakumlu tuvaletler bulunuyor.
Geçenlerde bir internet sitesinde şöyle bir soru vardı: “Tren yollarındaki taşlar ne işe yarar?” İlgili ilgisiz pek çok cevap vardı sayfada ama en çok yapılan yorum şuydu: “Tren taşlamaya!” İşte orada sorulmayan bir soru: “Çocuklar trene neden, hangi duygularla taş atar?”
ÖNCE ilk soruya cevap verelim: Demiryolunda rayların bağlandığı traverslerle toprak zemin arasına serilen, 30-60 mm’lik, keskin köşeli, sert ve sağlam taşlar (Balast), traverslerden iletilen tüm yükleri etrafa yayıyor, yolun esnekliğini sağlıyor. Ayrıca yağmur sularını atarak platformu çamurdan koruyor. Traverslerin toprakla ilişkisini keserek çürümesini önlüyor. Yani tren yolculuğu onlar sayesinde güvenli, onlar olmazsa olmaz. Son yıllarda Türkiye’de bir işlevleri daha var: Bazı çocukların trenle ilişkisini kuruyorlar. Ama bu ilişki, keskin köşeli, sert ve sağlam taşlarla olunca… Kötü sonuçlar doğuruyor.
Oyun ve suç ilişkisi
TCDD Batman Gar Müdür Yardımcısı Hidayet Göktaş, şehrin giriş ve çıkışlarında trene atılan taşlar nedeniyle çok sayıda yolcunun yaralandığını, kurumun da ciddi zarara uğradığını belirtmiş serhaber.com’a. Maliyet bu yıl 60-70 bin lira civarındaymış. Mersin’de “tren taşlama olayı”nın son mağduru makinist olmuş; atılan taşın parçaladığı cam gözüne girince makinist Abdurrahman Kılınç kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Başka bir makinist, “O bölgede bizim de yolcunun da can güvenliği yok” diyor.
Sözü edilen bölgeler, Batman-Diyarbakır ya da oralardan göç alan Adana-Mersin giriş çıkışları… Hürriyet Hakkımızdır Treni de aynı yerlerde taşlandı; halen birkaç kırık ya da delik camla seyahat ediyoruz, bazı istasyonlarda camların yenilendiğine tanık oldum.
Ama internette o kadar dolandım; çocukların hangi duygularla tren taşladığını, tren taşlama “geleneğinin” ne zaman, niye başladığını, neye hizmet ettiğini öğrenebileceğim bir çalışmaya rastlamadım. Taraf Gazetesi’ne yazan Cihan Aktaş’ın da bu sorunun etrafında dolandığını gördüm sadece. “Kuşlara taş fırlatırken sahip oldukları duyguyla mı hareket ediyorlar acaba?” diye kendi kendine soruyordu o da. Tanıklığı da var: “Bir taşı diğeri izliyor ve restoranda garson yolcuları başlarını korumaları için uyarıyor. Bir keresinde işte o masada oturan bir kadının başı taşla yarıldı.”
Sonra en doğru soruyu soruyor: “Çocuk oyunları ve oyuncakları, büyüklere öykünmelerin kurguları değil mi? Onlar Filistinli değil. Karşılarında da siyonist işgalciler yok. Öyleyse ne istiyorlar tren pencerelerinden?”
Bu oyunun sınır kasabalarından Elazığ’a kadar sürdüğünü, Elazığ’dan itibaren tren taşlayan çocukların azaldığını, Malatya’da ise yerlerini el sallayan çocuklara bıraktığını anlatıyor. Ve bir soru daha ardından: “Oyun ne zaman suça dönüşüyor, suç ne zaman oyunu kendine ait bir araca dönüştürüyor?”
Ve doğru cevap: O çocuk, “Ben buradayım, beni duy. Duymak istemesen de sana kendimi duymak istemeyeceğin bir sesle anlatacağım!” diyor.
Çok yıllar önceden demiryolu, ekmek demekmiş; mektup, eğitim, ilaç, hatta sinema demekmiş… Bizimki gibi rengarenk, her türlü teknolojiyle donanmış 15 vagon filan değil, tekbaşına bir lokomotif bir vagonun uzak köşelere tıngır mıngır gelip un, şeker, yağ sattığı, mobil sinema salonu ya da sağlık ocağı taşıdığı efsane gibi anlatılıyor hâlâ. O zamanlar da çocuklar trene taş atarlarmış. Acaba bugünkülerle aynı gerekçelerle mi?
Taş atan eli tutmak
Şimdi fazlası var. Daha çok, daha hızlı trenler, herkesi her yere taşıyor. Hepimizin treni; bize geliyor, bizi götürüyor. İstersek başka bir şehire, istersek medeniyetin daha ilerilerine… Bu çocuklar kendi trenlerini niye taşlıyor o zaman?
Belki, o trenin kendi trenleri de olduğunu kimse söylemedi onlara, kimse bindirmedi. Binerlerse ne denli özgürleşeceklerini kimse anlatmadı. Garlara gittiğimizdeki bakışlarından da belli bu. Ama ondan ötesi, sadece treni taşlamıyor bu çocuklar; polisi, askeri, gücü ve yaptırımı simgeleyen binaları da taşlıyorlar. Ve kuvvetle muhtemel ki oynadıklarını oyunun nerede bir suça dönüşeceğinin, kendilerine ya da başkalarına ne zarar vereceğinin farkında bile değiller. Çünkü adları üzerinde, onlar çocuk. Ama büyükler ne yapıyor? Tutuyor onları, bir yetişkinlermiş gibi tutukluyor, alabildiğine hırpalıyor, cezaevine kapatıyor.
O zaman belki de onları uzaktan, mesela bir tren penceresinden, şöyle bir seyredip geçmek yerine, daha yakından görmek-dinlemek gerekiyor. Onlar sizi taşlamadan, ellerini tutmak, okşamak. Soruna ”tren taşlayan çocuk vahşeti” düzeyinden daha “yetişkin” bir yerden bakabilmek. Ve onlarla suça dönüşmeyecek oyunlar oynamak.
Kaynak